Haberler

 

Hem de gerçekten dinlemiyoruz. Anneler babaları, babalar anneleri, ebeveynler çocukları, çocuklar ebeveynlerini, arkadaşlar birbirini, amir çalışanını, çalışan amirini , devlet vatandaşı, vatandaş devleti, muhalefet partisi, hükümeti, hükümet muhalefet partisini, öğretmen öğrenciyi, öğrenci öğretmeni dinlemiyor. Duymuyor. Çevremizde sık rastladığımız manzara bu maalesef.

Üniversitede okurken televizyonlarda gösterilen bir reklam vardı "Akbank' amı gidiyorsun?" Cevap; "Hayır Akbank' a gidiyorum" örneği. Öğretmenlerimiz bu reklamı iletişim kazalarına örnek gösterirlerdi, hiç unutmuyorum. İki insanın birbirini neredeyse hiç duymadığı bir diyalog.
Her geçen yıl sokaklarımızın, yürüdüğümüz yolların ne kadar bakımsız, pis ve çekilmez olduğu konusundaki rahatsızlıklar sürekli dile getirilmesine rağmen, yetkililerin bu konuda gösterdiği duyarlılığın aşamalı olarak azalması iletişimsizliğe bir örnek.

Bir anne mutfaktan- (ordan başka yerde olurmu bu kadınlar bilemiyorum) - kızına bağırıyor. "Ödevlerini ne zaman yapacaksınnnnn?!!!" Cevap yok. Soru havada asılı kalıyor ve annenin tansiyonu yavaş yavaş yükseliyor.

Çocuklarımıza uygulanan sınavlardan her yıl şikayet ediyor ve onların körpe zihinlerini nasıl zedelediğimizi dile getiriyoruz ama yetkili kişiler sınav sayılarını artırmaktan başka birşey yapmıyorlar. İnsan şüpheye kapılıyor, acaba fikirler, şikayetler duyuluyor mu diye!

Bu örnekler çoğaltılabilir şüphesiz. Niyetim şikayet etmek değil. Şikayet etmeyi severiz ülke olarak. Çözümden korktuğumuzu bile gözlemledim diyebilirim. Ama bu kötü bir alışkanlık, yıllarımıza malolan bir alışkanlık. Olayın vehametini ortaya koymaktı niyetim.

Peki hayatımızdaki yeri bu derece önemli görünen "Birbirimizi dinlemeyi, dinletmeyi daha iyi nasıl başarabiliriz?" sorusunu ne şekilde cevaplandırabiliriz? Bu konuda daha önce denenmiş ve önerilmiş yanıtlar pek çok. Ancak herkes kendi yaratıcılığını kullanarak farklı yollar keşfedebilir.

Örneğin çocuklara küçük yaşlardan itibaren yüksek sesle kitap okumanın, çocuğun dinleme becerisinin gelişmesinde önemli bir yeri vardır. Çocuğunuza okuduğunuz hikayenin ana noktalarını hatırlayıp ifade etmesini istemek, hikayenin en beğendiği yeriyle ilgili konuşmasını istemek dinleme becerisine katkı sağlıyor.

Diğer yandan TV deki pek çok çocuk programı görselliğe dayanır. Fakat aile ve arkadaşlarla yaşına uygun konuşmaları içeren gerçek hayat hikayeleri, görmek kadar dinlemeyi de gerektirir. Tv seyretme süresini ayarlamak, belki de radyo dinlemeye başlamak iyi fikir.

Oyuncuların diğerinin verdiği sözel yönergeleri izlemesini gerektiren aile oyunları dinleme becerisini geliştirebilir. Haftalık aile toplantıları birbirini duyabilmek ve sesini duyurabilmek için cankurtaran sayılabilir.

Çocuğunuza bir mesaj iletirken sizi dinlesin istiyorsanız, onu meşgul eden dış etkenlerin olmadığı bir zamanı seçmeniz uygun olur. Örneğin çocuğunuzla arkadaş ilişkileri hakkında konuşmak isteyebilirsiniz bir gün. Bu ciddi bir konu üstelik. Bu konuşmayı çocuğunuz TV izlerken yapmaya kalkarsanız, bir sonuç almanız oldukça güç olacaktır. Bunun yerine dinlenme saatini seçmeniz işleri kolaylaştırmaz mı? Üstelik konuştuğunuz kişinin gözlerine bakmazsanız, karşınızdakinin dikkatini çelen pek çok uyaranın arasında kaybolup gidebilirsiniz. 

Karşınızdakinin ruhsal ve fiziksel durumunu da hesaba katmalısınız. Örneğin eşinize işyerinizde yaşadığınız sıkıntıları, eve girer girmez anlatmaya başlarsanız, o sıkıntılara bir de eşinizin verdiği tepkilere olan can sıkıntınız eklenecektir. Sizi dinlemesi için, onun da önce kafasını sakinleştirmeye ihtiyacı olduğu gerçeği nedeniyle.

Bir de dinleyemeyen değil, dinlemek istemeyenler var. Derdiniz ülkedeki kötü gidişatı çözümlemek değil de, yaklaşan yerel seçimlerde partinizin öne geçmesini sağlayacak yollar bulmak olmuşsa, diğer partilerin önerilerini dinleyerek puan kaybettiğinizi düşünecek, mümkünse söylenenleri duymuyormuş gibi davranacaksınız.

Bazen de duyduğumuz şeylere vereceğimiz tepkileri çok fazla irdelediğimiz için dinleyemiyoruz galiba. Karşımızdakine kendimizi beğendirebilmek kaygısıyla, zor yanıtlar, etkili yanıtlar peşinde gezerken cevabın basit bir gerçekte saklı olduğunu, farkedemiyoruz. Üniversitede bir hocamız sormuştu "Bir yönetici işyerinin menfaatlerini düşünmüyor gözardı ediyorsa neyi düşünüyordur? diye. Herkes cevabın zor olacağını düşünmüş olacak ki çok alakasız yanıtlar gelmeye başladı. Bir türlü hocamızı memnun edecek cevabı bulamıyorduk. Ben de uzun ve sonuçsuz bir tahmin listesinin ardından, ürkek bir sesle "kendisini düşünüyordur herhalde" dedim. Beni işaret etti ve "sen evet cevabın doğru, yüksek sesle tekrar et bakalım" dedi. Öyle şaşırmıştım ki. Cevap bu kadar basitmiydi yani?!!! 

Korkularımız da bizi engelleyebiliyor.. 
Matematik konusunda küçüklükten bu yana yerleşmiş korkularımız nedeniyle, biri bize ilk defa "1 kg demir mi ağırdır, yoksa 1 kg pamuk mu?" diye sorduğunda hemen cevabı yapıştırırız, "demir tabiki" diye. Halbuki dikkatle dinlesek cevabın ne kadar kolay olduğunu farkediveririz. 

"Beni sevmiyorsun!" diye bağıran çocuğun, aslında annesine "beni sevmeni istiyorum" demeye çalışması gibi gizli kalıyor anlamlar kelimelerin ardında. O anlama ulaşmanın yolu ise yine iyi dinlemekten geçiyor.

Günde beş defa "beni anlamıyorsun" diyen eşimizi artık gerçekten duymamız gerekiyor. 
Her önüne iş götürdüğümüzde "bu işi daha çabuk bitirseydin iyi olurdu" diyen patronumuzun aslında, işlerini vaktinde bitir demeye çalıştığını farketmemiz gerekiyor. Gerçekten dinleyerek bunun bir suçlama mı, bir istek mi olduğunu anlamaya çalışmakla mümkün bu da.

Hayat daima seçimler sunuyor ya bize, bu da böyle birşey işte. Ne yaşadığımızı bu seçimler etkiliyor daha çok. Çatışma mı, mutluluk mu? Öfke mi, rahatlama mı? Üretkenlik mi, bıkkınlık mı, kafa karışıklığı mı, doğru kararlar mı, çözüm mü, çözümsüzlük mü? Birbirimizi dinlememize bağlı olan ne çok sonuç var.

Siz de katılıyor musunuz bu düşünceme?...............

Emine OLKUN

Kaynakça:
1-"Healty Kids" Dergisi Ağustos/Eylül 1999 Sayısı