Haberler

 

 


Hoşgörü üzerine bir yazı yazmaya karar verdiğimde son yıllarda bu kavramın ne kadar değer kazandığı bir o kadar da yok olup gittiği düşüncesi aklıma takıldı... Çocuklarımızın bu kelimenin anlamını öğrenemediğini hatta kelimenin kendisini bile duymadığını, duyamadığını, onlara hoşgörmelisin, hoşgörülü olmalısın denmediğini farkettim...
İlk olarak son yılların popüler söylenişiyle İnternette şöyle bir surf yaptım, hoşgörü üzerine neler yazıldığını görmek istedim. Gezintim sırasında ulaştığım yazıları okudukça aklım karıştı hoşgörü konusunda. Sonra çevremdekilere sordum hoşgörüyü... yanıtlarının temelde benzer olduğunu ancak gösterilecek hoşgörü miktarının kişiden kişiye değiştiğini, benim de aslında bu kavram üzerinde çok düşünmediğimi farkettim. Hoşgörü ne demek, nelere ve kimlere hoşgörülü davranmalıyız, nereye kadar hoşgörü, hoşgörü mü özgürlük mü? Yazının devamını okumadan bu sorular hakkında düşünmenizi ve cevaplarınızı bir yere not etmenizi istiyorum. Bakalım yazının sonunda benim düşüncelerimle sizin düşünceleriniz ne kadar uyuşacak merak ediyorum. 
 

Okuduğum yazılardan birisinde yazarın hoşgörüye kuantum fiziği açısından yaklaştığını farkettim. Kuantum kuramına göre, bir kavram hem kendisidir hem de karşıtı. Yani kendisiyle karşıtı içiçedir. Arada kesin bir ayırım yoktur. Yani hoşgörü hem olumlu hem de olumsuz bir şeydir. Hoşgörü ve kayıtsızlık bir arada kullanılabildiğine göre...

Bir arkadaşım "hoşgörü deyince aklına ne geliyor?" şeklindeki soruma aynen şöyle cevap verdi: 

"Hoşgörü deyince benim zihnimde hemen şöyle bir sahne canlanıyor.
Yaramaz bir çocukk veya ne yaptığını bilmez bir insan
Onun davranışlarına katlanan bir diğer insan.
Katlanan insan hoşgörü göstermiş oluyor.

Hoşgörü kavramı içinde ne çok şey barındırıyor aslında değil mi? Ne çok şeyle bağlantılı... Olumlu - olumsuz, iyiniyet, güzellik, anlayış, saygı, insanları kullanmak, taviz, saygısızlık, özgürlük...



"Uygarlık demek, bağışlama ve hoşgörü demektir."
Atatürk

Hoşgörü, teker teker insanların veya toplumların içinde barındırdığı farklılıklara rağmen, onları bütünlük içinde değerlendirmenin ve kucaklamanın en sağlam yoludur. Erdemdir, uygarlıktır. Her olaya sabırla yaklaşmaktır. İyi niyettir. Hoş karşılamaktır. Affedilebilir olumsuz davranışlara karşı tepkisiz kalmaktır. Hoşgörü, saygıdır, açık olmaktır hayata, yeni düşüncelere. Dinlemeyi bilmektir.


Alman filozof Arthur Schopenhauer "Karşımızdakinin yalnızca kendi budalalığımız, kusurumuz ve kötülüğümüz olduğunu akıldan çıkarmayarak her insanın budalalığına, kusuruna ve kötülüğüne hoşgörülü bir şekilde yaklaşmalıyız. " demiş. 

Hoşgörü kavramının sınırlarının çizilmesi o kadar zor ki, bu sınırlar o denli belirsiz ki… Kimi zaman kayıtsızlık ve ilgisizlik boyutunda algılanmış hoşgörü. Kimi zaman sabırlı olma, kimi zaman aldırmama, kimi zaman da dayanma, katlanma kavramlarının eş anlamlısı olarak tarif edilmiş. 
Önce ailede başlar hoşgörü, bebek anne ve babasını model alır ilk kez. Ebeveynlerinin bir yansımasıdır çocuk. Evde hoşgörü, farklılıklara saygı varsa çocuk da çevresine saygılı olmayı ve hoşgörü göstermeyi öğrenir. Bazen anneler, hoşgörünün en duygusal biçimini gösterebilir. Çocuğunun yaptığı olumsuzluklara sürekli mazeretler arar ya da duyguları bunları görmesini engeller. Çocuğa gösterilen bilinçli hoşgörü onun iç dünyasını daha kolay tanımasına ve gelişmesine katkıda bulunur.


Bilinçli hoşgörü, kişiyi o andaki davranışlarına göre değerlendirmemekdir. Bu nedenle bir kişiye tavır almadan önce, kısa bir süre düşünülmelidir. Bu hoşgörülü olmaya atılan ilk adımdır. Böylelikle yanlış davranış ve yargılardan korunulabilir. Evde, okulda, işyerinde, kısaca insanın olduğu her yerde eğer bilinçli hoşgörü yoksa orada bencillik, güvensizlik, tartışma, anlaşmazlık, kavga olumsuzluk adına her şeyi görebilmek mümkündür.
 

Bilinçli hoşgörünün yaşandığı bir aile ortamında yetişen çocuğun kişiliği olumlu olarak etkilenir. Baskıdan, önyargılardan, etiketlenmelerden ve kuralsızlıktan uzak olması nedeniyle çocuk daha yaratıcı ve kendine güvenli bir kişilik geliştirir. Bilinçli hoşgörünün olmadığı aile ortamında yetişen çocuk boşlukta gibidir. Başkalarıyla birlikte olduğu zaman çekingenlik, ürkeklik ya da saldırganlık ve kuralsızlık göstermektedir çünkü evin dışındaki kurallar ev kuralları ile çok farklıdır. İletişim kurmada güçlük yaşar.

Böylece ana babalarından yeterli ilgiyi görmeyen ama sınırsız bir ortamda büyüyen çocuklar ya edilgen ya da etken olarak arkadaşlarından onay ve ilgi almaya çalışırlar. Bilinçli ve ölçülü olarak çocuğa gösterilen hoşgörü onun kişilik kazanmasına yardımcı olduğu kadar aşırısı da onu kişiliksiz ve "narsist" bir varlığa da dönüştürebilir. Yetişkinlikteki hoşgörü ölçüleri, onun yetişme ortamının izlerini taşır. Hoşgörüden yoksun yetişen çocuklar, ileriki yaşantılarına bir çok sorun taşıyabilmektedirler ya da aşırı hoşgörünün yarattığı kuralsız, sınırsız, kişiler arası ilişki kurma becerilerinden yoksun insanlar, yaşam zorlanmalarıyla karşılaştıklarında çaresiz ve güçsüz kalabilirler. Tüm yaşam alanları olumsuz etkilenebilir. 

Bilinçli hoşgörüyü kazandırmak için çocuklarımızla konuşmalıyız. Çocuklarımıza hoşgörü kavramını, hoş görmenin ne olduğunu, nelerin hoş görülüp görülmeyeceğini anlatmalıyız. Hikâyelerle, oyunlarla, televizyon programları aracılığıyla hoşgörü kavramı üzerinde durmalı, yaşantılarımızdan örnekler vererek hoşgörü ve hoşgörüsüzlük davranışları hakkında konuşarak, hoşgörü kavramını pekiştirmeliyiz.

Çocuklarımıza, adil olmayı, karşısındakine saygılı olmayı ve kendisini ve başkalarının hakkını savunma bilincini vermeliyiz. Çevresinde olup bitenlere karşı çocuklarımızda bir duyarlılık uyandırmalıyız çünkü çevresinde olan bitene karşı duyarsız ve tepkisiz çocuklar, bencil yetişiyor. Çocuklarımızın yanında insanları damgalamaktan özellikle kaçınmalıyız. Müzik, edebiyat, spor gibi etkinliklerin gücünden, etkisinden hoşgörü eğitiminde yararlanabiliriz.

Hoşgörünüze sığınarak burada bir alıntı yapmak istiyorum. Prof. Dr. Sayın Üstün Dökmen hocamızın konferanslarında anlattığı bir örnek vardır. Hepimiz eşeklerin ne kadar inatçı hayvanlar olduğunu biliriz. Bir gün bir arkadaşı hocamıza aslında eşeklerin hiç de inatçı olmadıklarını yanlış anlaşıldıklarını bakın nasıl açıklamış; meğer eşeklerin gözleri çok keskin görürmüş. Çok uzaklardaki yılanı bile seçermiş. Eee yılanı görünce de tehlike sezinlediği için sahibi ne kadar zorlarsa zorlasın yerinden kıpırdamazmış. Bundan dolayı adını inatçıya çıkarmışız. İşte ben bunu öğrendikten sonra eşeklere daha hoşgörülü bakmaya başladım: Sahip olduğumuz önyargılarımız karşımızdakine göstereceğimiz hoşgörüyü ne kadar etkiliyor değil mi? 

Bazı şeyler göründüğü gibi olmayabilir. İşte bu yüzden hoşgörülecek ya da görülmeyecek şeyleri ayırdetmeyi öğretmeliyiz çocuklarımıza. Önce biz karar vermeliyiz. Karar vermek için araştırmalıyız, okumalıyız... Kendimize hoşgörülü davranmalıyız. Hatalarımızı kabul etmeli, kendimizle barışık olmalıyız. Kendimizin ve yaptıklarımızın farkında olmalıyız.

İçinde bulunduğumuz ilişkiler örüntüsü içinde eşimize, annemize, babamıza, kardeşimize, amirimize, öğretmenimize hoşgörülü olmak zorunda olduğumuz zamanlar olmaktadır ancak bunu yaparken kişiliğimizden ödün verme derecesine gelmemeliyiz. Ama tabii bizim de zaman zaman hoşgörülmeyi beklediğimiz zamanlar olabilmektedir. 

Sonuçta herkesin, her dönemde hoşgörüye gereksinimi var. 

"Hoşgörü nedir? Hoşgörü insanlığın bir parçasıdır. Hepimizin hataları ve eksikleri var; gelin karşılıklı olarak birbirimizin hata ve eksiklerini bağışlayalım, çünkü, hoşgörü doğanın ilk yasasıdır. "

Voltaire

Hoşgörü konusunda aslında söylemek isteyipte söyleyemediklerim ve sizlerin düşüncelerini tam olarak seslendiremediğim için hoş görülmek umuduyla :

Dr. Müge MARAŞLI 
Psikolog
PDRM I. Kademe Birimi
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.