Haberler

 
 
Eğitimin temel işlevi insanı değiştirmektir. Bulunduğu yerden daha iyiye doğru... Küçük bir fidanken alıp, öğretmek ve eğitmektir. Bilgi vermektir. Eğitim günümüzde tüm yaşama yayılmış olsa da, temel eğitim bu değişimin en hızla gerçekleştiği ve yoğun olduğu bir dönem. Her ne kadar ülkemizde zorunlu temel eğitim 8 yıl olsa da , fiilen temel eğitimi 12 yıl sayıyoruz.
 
Ve biz eğitimciler, okulun açık olduğu dönemlerde, ebeveynlerinden daha fazla zaman geçiririz öğrencilerimizle. Bu nedenle, fiziksel ve duygusal gelişimlerini yakından takip edebiliyoruz.
 
Ama araya uzun bir yaz tatili girdiğinde ve öğrencilerimiz okula döndüklerinde onları çok değişmiş buluruz.
 
Bu sonbahar okullarımız biraz geç açıldı. Dolayısıyla öğrencilerimizden ayrı kaldığımız dönem geçmiş yıllara göre biraz daha uzundu. Bu nedenle onları daha fazla değişmiş bulduğumuzu gözlemledik. Boyları, yüzleri, sesleri, saçları, çok değişmişti. Geçen senelerde görüşme yaptığımız ya da sınıflarına girdiğimiz çocuklar aynı çocuklar mıydı? Zaman ne kadarda çabuk geçmişti?
 
9. sınıfta koridorlarda koşup, arkadaşlarına el şakaları yapan bir çok öğrencinin, çok değil 2-3 yıl sonra, daha ağırbaşlı davranışlar sergilemeye başladığını gözlemledik hep. 
Tıpkı mevsimlerin döngüsü gibi, yaşam da bir döngü sergiliyor. Ancak yaşam döngüsü tekrarlanmayan ve geri dönüşü olmayan bir döngü. Bu nedenle de yaşanılan zamanı çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Çocukluğu doyasıya yaşamak ve yaşatmak, uçarı gençlik devinimlerini sonuna kadar yaşamak, kısaca yaşamdan tat alıp tatmin olmak, daha sonra ki yaşam dönemlerine uyum sağlamayı kolaylaştırıyor.
 
İnsanoğlu, soyunu devam ettirip, binlerce yıldır hayatta kalabilmesini, uyum sağlama becerisine borçludur.
 
Yaşam boyunca süre giden hızlı değişimlere uyum sağlama becerisi olmasaydı, sadece bir kaç ayda boyu uzayan, sesi değişen, görüntüsü biz de şaşkınlık yaratacak derecede farklılaşan çocuklarımız, bu baş döndüren değişme ayak uyduramaz ve büyük bir bocalama dönemi yaşarlardı.
 
Peki bu büyük değişim döneminde hiç mi sıkıntı çekmiyor ergenler? 
Çekmez olurlar mı?
 
Yukarıdaki girizgah da işte bu yüzden. Bizler, eğitimciler, ebeveynler, uzmanlar, hücreleri hızla çoğalan, damarlarında türlü hormonların ilk kez karıştığı kanlarıyla, yerlerinde duramayan "delikan"lı bu gençleri, bizim de ergen olduğumuz dönemleri adeta unutarak yargılamıyor muyuz? Çoğu zaman.
 
Bir yetişkinin gösterebileceği davranışları beklemiyor muyuz? onlardan.
 
Yaşamın uyum sağlama konusunda en zor dönemini sıradan bir dönem gibi değerlendirmemeliyiz. Kendi bedenlerine bile yabancı olabileceklerini unutmamalıyız. Her türlü gelişimi sağlayabilmeleri için onlara imkanlar tanımalıyız. Fiziksel gelişimin yanında, bir duygusal gelişim döneminden de geçtiklerini unutmamalıyız.
 
Değerlerini oluşturmaya başladıklarını, bunun için de özgürlüklerini kullanmaları gerektiğini bilmeliyiz.
 
Bizlerin desteğiyle iyi geçirilmiş bir çocukluğun ve ergenliğin, sağlıklı bir yetişkinliği doğurduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
 
 
Psikolog Eray ÜNLÜ